RADİKAL BLOG
Bu yazı Gezi Parkı olayları patlak vermeden saatler önce Radikal Blog’da yayınlandı ve sonrasında İstanbul ve Gezi Parkı ile ilgili Türkiye’de çok şey değişti. Ancak Gezi’ye dakikalar kala ne düşündüğümü görmek açısından benim için de anlamlı bir yazı. Mesela yazının ismini Gezi koyamamam bence parkın o güne kadar ne kadar görünmez, ne kadar bilinmez oluşunun önemli bir göstergesi.
Radikal bugün (30 Mayıs 2013) İstanbul’a Central Park İstiyoruz sloganını manşete taşımış. Bu manşet, “Park olan bir yerin yine park olmasını istiyoruz” gibi de okunabilir, “Daha önceden zaten park olarak düşünülmüş büyük bir bölgenin daha görünür şekilde bir parka dönüştürülmesi talebi” olarak da.
Çocukluğumda Taksim’de olduğum zamanlarda otobüslerin durduğu alandaki basamakları tırmanmak hiç aklıma gelmedi. Ben bir İstanbullu olarak gezi parkına ilk defa 19 yaşımda mimarlık öğrencisiyken gittim. Sizce de burada bir gariplik yok mu?
Gezi Parkı’nı tecrübe ettiğimde ilk fark ettiğim şey kuzeye doğru yürüdükçe muhteşem bir boğaz manzarasının buradan görülebildiği olmuştu. Tam Intercontinental Otel’in dibinde, belediyeye ait gibi bir havası olan bir kafeterya hatırlıyorum, hala orada olmalı. Çok özel ve farklı bir yer İstanbul için Gezi Parkı.
Açıkçası parkın potansiyellerinin çok, çok altında bir kullanımı olduğunu görmemezlikten gelmek mümkün değil. Gerek AKM, gerek park konusunda AKP belediyelerinin, hükümetinin bir şeyler yapmak istiyor oluşu da bu yüzden çok normal.
Central Park ve Hyde Park, biz İstanbullular’ın Londra ve New York’da canlarını çok yakan iki yerdir. Bizde olsa buraya bina dikerler der dururuz. Radikal’in manşetindeki biraz naif Photoshop kolajını da bu özlemin, bu hayranlığın bir ete kemiğe bürünüşü olarak görüyorum.
Prof. Dr. Zeynep Ahunbay çok anlamlı bir yorum getirmiş bugün Radikal’in 5.sayfasına baktığınızda konuyla ilgili. Topografyanın park için genişlemeye uygun olmadığından, Gezi Parkı’nın zaten çok büyük olduğundan ve mevcut binaların çoktan devamlı bir parkın varlığını mümkün kılmayacak bir durum oluşturduğunu söylemiş.
Yukarıda birkaç aydır üzerinde çalıştığım İstanbul topografyasındaki farkları haritalanmış şekilde görüyorsunuz. Her renk deniz seviyesinden itibaren 3m’lik / 1 kat yüksekliğinde farkı temsil ediyor. Taksim Meydanı mavi ile gösterilen bölgede, metro durağının üstü oluyor ve tam 6km2‘lik bir alana bakıyoruz. Neredeyse 90m yüksekliğinde bir yer demek deniz seviyesine göre Taksim Meydanı’nın bulunduğu yer. Bu da kabaca 30 katlı bir bina demek, yani bir gökdelen.
Taksim ve çevresi, hatta İstanbul düz bir coğrafya değil. Dolayısıyla New York ve Londra gibi bir etki bırakan bir park yapmamız coğrafi olarak mümkün değil. Bu açık alanlara, büyük parklara sahip olamayız anlamına asla gelmiyor. Sadece aynı tipte bir park yapmak bizim şehrimize göre bir hayal olmayabilir.
Kanımca biz İstanbul’u yeteri kadar tanımıyoruz, var olanla bir şekilde yeteri kadar barışık da olamıyoruz. Bu yüzden sürekli New York’ta, Dubai’de arıyoruz cevapları.
İstanbul, Boğaz denen muhteşem bir boşluğa sahip. Bence bu boşluk Hyde Park’a denktir. Vapur ile geçtiğimizde hissettiğimiz ferahlık, ufku görebilmemiz çoğumuz için bir terapi gibidir.
Bu nedenle neden bizim bir Central Park’ımız yok, Hyde Park’ımız yok diye üzülmeyi çok anlamlı bulmuyorum. Buna rağmen var olan parklarımızı boş alan, israf, potansiyel bir alışveriş merkezi olarak görmemizi, gayrımenkullerin değerini yükselten bir unsur olarak tanımıyor oluşumuza da anlam veremiyorum.
Muhafazakarların Osmanlı’ya olan hayranlığı, Topkapı’nın asimetrik, parça parça bahçelerinden esinlenmek yerine batı usulü simetrik parkların inşası ile günlük hayatımıza yansıtılıyor. Bunu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı Göztepe Parkı’na bakınca görmek mümkün.
Parkların eksikliğinden bahsettiğimizde benim daha çok ilgimi çeken Maslak İş Bölgesini Levent’e kadar bağlayan Büyükdere Caddesi ve çevresi oluyor. Burada bilindiği üzere askeri bir bölge var (çok şükür) ve bu sayede yeşil bir alana sahibiz şehrin göbeğinde. Denizden uzak olan bu mahallelerde yaya olarak Maslak’tan Levent’e ulaşmamızı sağlayabilecek büyük bir park çok değerli olacaktır. Topografya olarak yine yaklaşık 100m yüksekliğinde olan bu bölge bize daha geniş bir düzlük sunuyor. Rahatlıkla yürünebilecek bir mesafe plaza insanları tarafından sürekli araba ile katediliyor.
Trafiği yer altına almak
Taksim Meydanı’na geri dönersek, Korhan Gümüş’ün de daha önce dile getirdiği gibi, araç trafiğinin yer altına alınıyor oluşu dalış tünelleri mecburiyetini getiriyor ve bu dalış tünelleri meydan girişlerini daraltıyor. Araçlardan kurtuluyoruz derken aslında araçlar yüzünden fiziksel çevremizde çok büyük bir değişiklik yapıyoruz. Yayaları değil, aslında araçları hayatımızın merkezine koyuyoruz.
Taksim’in en hareketli ve yaşayan unsur olan İstiklal Caddesi’ni uzatmak, meydanın içerine almak benim bir mimar olarak yapmaya çalışacağım şey olurdu. Bu yüksek ihtimalle yürüyüşün devamı olarak görülecek ve insanları parka kesintisiz olarak getirecektir. Bu park illa ki simetrik bir batı parkı değil, belki de asimetrik bir kilimdir.
Taksim Meydanı’nın eylemlerde, kutlamalarda ne kadar coşkulu olabildiğini, Türk insanının heyecanına ayna tuttuğunu görmemezlikten gelmek mümkün değil. Bir tasarımcı gözünden, çok hızlı bir şekilde bir araya gelinebilecek ve güvenli bir şekilde dağılınılacak bir açık alan yaratmak önemli olurdu diye düşünüyorum. Bomboş, alabildiğine büyük ölü bir beton parçası yaratmadan.
Alışveriş Merkezi
Çamlıca’ya cami, Taksim’e alışveriş merkezi.. İhtiyaç var mı yok mu bunun otoritesi olarak biz tasarımcılar kendimizi görmektense, illa ki bir alışveriş imkanını yaratmak istiyorsak bunu nasıl en kullanışlı şekilde yapabilirdik diye düşünmek daha ilginç olur.
Bütün bu veriler bir araya geldiğinde, İstiklal Caddesi’nin ve Taksim oteller bölgesinin devamı olarak bir araya gelecek bir adalar bütünü olarak hayal ediyorum yeni meydanı mesela. Adaları oluşturan yolların vadiler gibi olması sayesinde yayalar -1 seviyesinde Karaköy gibi karanlık yeraltı yolları olmadan, cadde fonksiyonu gören yollarda “alışveriş” veya galeri gezme aktivitesini yapabilecekken 0 yani yer seviyesinde yeşil veya beton olabilecek boş alanlarda aktiviteler olabilecektir.
Var olan kullanımları koruyarak çok katmanlı bir meydan oluşturabilirsek ve bunun ölçeğini insan algısına uygun bir şekilde bölebilirsek bence sağlıklı çalışan bir meydana sahip olabiliriz.
Meydan’ın yönünü değiştirmek
AKM yıkılsın mı yıkılmasın mı tartışmasını önemsiz kılacak bir yöntem olarak meydanın yönünü AKM’den 90 derece kuzeye çevirerek Ceylan Intercontinental Otel yönüne vermek bir fikir olabilir. Bunu sağlamak için yeni park alanının sonuna yeni bir kültür merkezi AKM2 önerilir.
Yılbaşı kutlamaları, 1 Mayıs veya bir şampiyonluk vesilesiyle bir araya gelindiğinde AKM2 olarak tanımladığımız binanın balkonu bir sahneye dönüşebilirdi. Bu bina sadece bir kapalı kültür merkezi değil, aynı zamanda bu tip olaylarda kullanılan dışa açık bir şehir mobilyası gibi çalışırdı.
Tek fikir, tek doğru dünyası
İstanbul’u her türlü planlama sürecinde tek çözüme mahkum etmek bizi kısır bir noktaya götürüyor. Bu tip projeler mimarlar için çok heyecan verici imkanlar sunuyor sadece kağıt üzerinde bile kalacak olsalar sonsuza dek. Ağaçları tamamen taşıyarak, alışveriş merkezi ve hatta yeni bir kültür merkezi bile inşa ederek yani bütün sözde kırmızı çizgilerimiz aşılarak bile ilginç bir Taksim meydanı oluşturulabilirdi.
Kimine göre bu hala bir felaket senaryosu da olabilir. Onların da önerileri görülmeliydi.
Konu tek bir tasarımın, tek bir düzenlemenin tartışmasız dayatılması, buldozerlerin harekete geçmesidir. Farklı fikirlerin bir yarışma açılmadan, bir noktaya kadar geliştirilmeden bile dinlenmiyor oluşudur.
Bize Taksim Meydanı’nda bir tartışma ofisi kurmak yakışırdı, burada farklı maketler, sunumlar olabilirdi. İnsanlar değişik senaryoları görür hatta belki oy kullanırdı. Bu acele ne için? Partilerin, particiliğin bu kadar şehir planlaması içinde işi ne?
Sanırım artık Taksim için çok geç. Bir gün belki bizden çok sonra, başka birileri yeni bir Taksim yapacaktır. Dilerim ki duysunlar, dinlesinler farklı sesleri.