RADİKAL BLOG
Mimarlık toplum tarafından zor bir yerde konumlandırılmış bir meslektir. “İnşaat mühendisi inşa ediyorsa, hesabı kitabı yapıyorsa siz ne yapıyorsunuz?” “İç mi dış mı abi?” gibi sorularla sık sık karşılaşır mimarlar Türkiye’de. Mimar bir orkestra şefidir diye bir cevap hazırda tutarım ben de. Hiçbir enstrümanı aslında tam anlamıyla çalmamasına rağmen, bütün enstrümanların bir arada güzel bir ses çıkarabilmesi için çabalar. Bu çaba ülkemizdeki enstrümanların akorlarına verilmiş kalıcı hasarlar ile kolay kolay başlarında yetenekli müzisyenler bile olsa güzel bir bestenin bir başyapıta dönüştürülebilmesine engel oluyor.
Muhafazakarından liberaline büyük bir çoğunluk son yüzyıldaki bir inşa edememişlikten şikayetçi. Bu inşa edememişliğimizin pek çok nedeni var, en başta modern mimarlığın ehil olmayan ellere verdiği beton ile çok hızlı inşa edebilme yetisi geliyor. Her önüne gelen, en hızlı şekilde inşa edebildiğinde, üstüne kontrolsüz bir şekilde hayati sebeplerden dolayı plansızca hareket ederek, tek noktaya akın eden bir nüfusunuz da olduğunda çığrından çıkmış bir fiziksel çevrede yaşamaya başlıyorsunuz.
Sık sık mimar kişiye sorulur: sen olsan nasıl düzeltirdin bu şehri? Aklı başında olan mimarlar buna “şehirler düzeltilmez” diye cevap verir. Soruyu soranda ise bir burukluk olur ister istemez. Oysa ki hiç üzülünecek bir durum değil bu. Mimar havlu attığı için, artık bir şey yapamayacağı için vazgeçmemiştir. Mimar, düzeltmeye çalıştığında, özellikle son yüzyılda felakete, felaketlere yol açtığını fark etmiş, bundan öğrenmiştir.
TOKİ formülü Brezilya’ya ithal edilecek deniyor. TOKİ’nin yaptığı şey Avrupa’da, Amerika’da, Rusya’da, Çin’de, Hindistan’da… dünyanın her yerinde hatta Türkiye’de bile yer yer uygulanmış, başta hep göz kamaştırmış ancak bir iki onyıl içerisinde korkunç sonuçlar doğurmuş bir uygulamadır. Bu konuyla özel olarak ilgilenen okuyucuların TEAM10 adlı mimari grubun çok rahat göz gezdirilebilecek kitabına göz atmalarını öneririm. Bu grup tarafından modern mimarlığın geçtiğimiz yüzyılda yaptığı yanlışlar masaya yatırılmış, elde edilen sonuçlar karşısında ilginç projeler üretilmiştir.
Toplu konutlar çizim masalarında, canlandırmalarda göz kamaştırır. Aidiyet duygusundan yoksun toplu yaşamlar zamanla usandırır, yorar. Binanız eskimeye başladıktan sonra bu tip devasa binalar kaçınılmaz olarak toplu suç merkezlerine, orta hallilerin bile yaşamayı arzu etmediği yerlere dönüşür. Nadiren bunun tersine hayatta düzgün şekilde kalabilmiş yatırımlar olabilir. Bu konuya başka bir yazıda daha derin şekilde girebiliriz.
Mimarlar hayal kurar. Yaşam mimarları da kurmalıdır. Herşeyden önce mimarı farklı kılan hayal kurmayı bilmesidir. Ali Ağaoğlu’na da kötü bir haberim olduğunu söylemeliyim: tarih yalnızca hayal kuranları yazar.
Rem Koolhaas, Zaha Hadid, Daniel Libeskind, Lebbeus Woods, Peter Eisenman, Peter Cook inşa ettiklerinden çok hayal ettikleri ile kazımıştır tarihe isimlerini, kariyerlerinde senelerce inşa edememiş, inşa ettiklerinde de var olan inşa etmedikleri yüzünden farklı binalar üretebilmişlerdir.
Frank Lloyd Wright’ın Şelale Evi’nin balkonu çöküyor, Kisho Kurokawa’nın Nakagin Kapsül Kulesi işe yaramadıkları için yıkılıyor. Herhangi bir manevi nedenden, değersiz oldukları için veya beceriksizlikten ötürü değil, hiç bir fiziksel varlıksonsuz bir ömre sahip olamayacağı için.
Bir binayı, bir objeyi korumak, özel olarak batıda gelişmiş bir kültür. Yunan tapınaklarını olduğu gibi korumaya çalışmak, Fransız katedrallerinin elini yüzünü her sene silmek, bembeyaz tutmak için… Japonya’da Ise tapınağı her 20 yılda bir insanlar tarafından yıkılıyor, 20 yıllık ömür sonlanmadan, var olan tapınağın tam karşısına bir önceki tapınağın tıpatıp aynısı yapılıyor ve bu döngü yüzyıllardır devam ediyor. Binaların da ağaçların yaprakları gibi ömürleri vardır der doğuda Metabolist hareketini kuran mimarlar.
Ancak gerçekleşip gerçekleşmesini umursadığınız sürece tabi ki hayal etmenin de bir usturubu vardır. Mimarlar okulda hayal etme yöntemlerini ve bunları gerçeklere karşı (fizik kanunları, bütçe, teknoloji, inşa edilebilirlik, yasal kısıtlamalar) sınama yöntemlerini de öğrenir.
Tarihe geçmek tasamızsa içleri rahat olmalıdır ki yaşam mimarlarının tarihe geçişi yalnızca hayal edemedikleri yüzünden olacaktır.
Bunca konut reklamı, Tuvalete 5dk, Osurium Yaşam Merkezleri, 4:3, Beyaz Atlı Prens, Katlanıp cebinize sığan ev… Hangisi size bir mimari bir fark sunuyor? Planlarına baktığınızda göreceksiniz ki az çok bütün binalar aynı, ruhumuzu yordukları illet reklamları ile kalıyorlar. Birbirleri arasında garip garip özellikler bulup fark oluşturmaya çalışıyorlar.
Mimarlığın yoğun şekilde gündemi işgal edebildiği şu günlerde yaşadığınız yerden komşunuzun Jennifer Lopez olmasından fazlasını beklemenizi öneririm.